20 Kasım 2013 Çarşamba

Maria’nın ruhumdaki izdüşümü

ahh maria; gözlerimde söndürdüğün sigaraların acısını yeni hissettim. otel kapılarından kovulmalarımız şimdi komik geldi ve acelesi olmayan öpüşmelerimizin tadına yeni vardım.dudaklarında damıtıp kulaklarıma yolladığın rafine cümlelerin kışkırtıcılığı tekrar vücut buldu bedenimde.

24 Eylül 2013 Salı

Hükmen yeniğiz başlama vuruşum.

Sen kalbini savunuyordun, ben aklına atak üstüne ataktım. Dar alanda kısa paslaşmalarla birbirimizi kazanmaya uğraşıyorduk. Tatil edilen bir derbi gibi yarım kaldı hevesimiz... Hükmen yeniğiz başlama vuruşum. Bir daha karşılaşırsak lütfen gol olalım. Gömlek cebinde deprem taşıyan adamlar her şeyi hisseder ve unutma ki her yeni gün mutluluk için yeni bir şans değildir. Bu pembe bir örtülü ödenektir... Ama pembe orospudur ödemez.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Kaza sonrası atılan ilk çığlık

Aslında birbirimizi o kadar iyi anlamıyoruz ki, boşa giden konuş(ama)malarımızdan bir kitap çıkarsak, yok satar… Benim tüm sağır deşeleyişlerim senin paronayak kalbine çarpıyor. Emin olduğumuz tek şey eminsizliğimiz. Kaç defa açık kalan kalp kapakçıklarımızdan firar edip, çöplerden topladık sevişlerimizi.

Aynı yatakta çırılçıplak tene dokunmadan seyretmeyi sevmek değil miydi aşk… Şimdi söyle bana; kaç kişi diz kapaklarını sevdi, kaç kişi ayak izlerini ve kaç kişi avuç içini… Odalarında kaç niyeti belliyi daha misafir edeceksin? Kaç ısırığa daha tahammülün var? Kaç ısırıklık daha canın kaldı?

Saatim geri zekama beş var

Orta yolunu asla bulamadığım, hep patika kaldığım yaşam serüvenim de, saatim her daim geri zekama beş var,  her daim birşeylere geri durmuşluk, geç kalmışlık var. Aklımı vuran, ezen, aşağılayan, hiçlik savuran, savurdukça savrulduğum cümleler ağzından fışkırdıkça, inadına umut etmeyi öğrendim, ehlileştim, tamamlandım.

Sigaramın dumanı ciğerlerimi döverken, hüzün gözlerini düşünmeyi seveli ne çok olmuş, ne çok olmuş siyanürlü aşklar paçalarımdan akalı ve bulalı seni.

18 Ağustos 2013 Pazar

İstediğim sorudan hiç başlamadım

Tam oluyorduk yarımlarımızı çeyrek ettiler. Yine de bardağa değen kaşık sesi duysam içtiğin çay olurum. Seneler önce buralara uğrayan ihtimalin yakın tanıdığıyım. Ayıp olmasın diye gözleri nemli güvercinlere ev oldum. Ebem hüzün. Gözyaşım ırsi. Yolumdan en son geçen halayı hatırlamam. Karnı doğuştan tok beslenme çantamın. Uçurtmaları sevdim, uçurtmaları yemin gibi…

29 Mart 2013 Cuma

Matematik bizimle kafa buluyor


tembel ve turuncusu bol zamanlar hayal ediyorum,
rüzgar ılık ılık huzur üflüyor, dağılıyor saçların,
parmakların saçlarını düzeltmekten yorgun.

16 Şubat 2013 Cumartesi

... sonra çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar. damlalara huzur yüklemece oynarız.


6 kasım 2012 de

“... sonra çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar. damlalara huzur yüklemece oynarız. benim damlam seninkini alnından öper. güzel şeyler olur. belki aşk bizi sever. sen gel bence.” diye bir yazı yazmıştım.

bu yazı cengiz aydın adı ile oldukça fazla paylaşıldı. sonra ne olduysa bu yazının isimsiz paylaşıldığına şahit oldum. gördüklerimi uyardım. yazılarımı takip eden dostlarım da gördükleri yerlerde gerekli uyarıları yaptılar. konuyu şurada oldukça detaylı ve görselleriyle anlatmaya çalıştım. dileyenler verdiğim linkten inceleyebilirler. google a “damlalara” yazdığınızda altından hemen “damlalara huzur yüklemece” çıkıyor. bu yazım bir şekilde lale müldür adıyla paylaşılıyor ve ben buna deliriyorum. lale müldür twetter sayfasının konuyla ilgili özür dilemesi yazımın hala lale müldür imzasıyla paylaşılıyor olması gerçeğini değiştirmiyor.  altta konu ile ilgili lale müldür twitter sayfasının admini ile yorumlaşmlarımızı okuyabilirsiniz.

10 Şubat 2013 Pazar

Hepimiz keliz... Hepimiz Son Cengiz Aydın


Var olun ki; çok sayıda mail ve meaj geliyor... Kitabımı, (Aşk buralara NAH uğrar) yazılarımı okuyan ve takip edenlere çok teşekkür ediyorum. Bana ulaşan mailleri, mesajları genelde okuyorum. Okuduğumda da yazdıklarımın insanlara ulaştığını görüyorum... Bu mutlu ediyor. Zira zaman zaman dilim sert ve anlaşılmaz olabiliyor ama benim bu anlamda anlaşılma kaygım yok. Kaygılar yazanın kalemine prangadır. Beni anlayan okusun gibi bir öngörüm var ve bu anlayanların hızla çoğalması hoşuma gidiyor.

7 Şubat 2013 Perşembe

Gemisine aşık bir limanım ben


Yağmur, simsiyah bir ızdırapla birlikte yağıyor üstüme. Islak, kuytusuz ve umutsuzum.  Bulamadı ya parmaklarım uzanıp dokunacakken saçlarını. Ve duydum ya dilinde patlayan mayınların seslerini. Öyle nefretle, öyle iğrenmiş bağırıyordun… O sesler; uğursuz bir ayninin ortasında aldı canımı.

Ve sökülür bir aşkın izleri


ve sökülür bir aşkın izleri
sabaha karşı yazılmış şiirin satır aralarından.

Bir Bohemi anlamak…


Sürecin diktiği ceketi giymem, içinde bir bardak çay sıcaklığı olan paltomu sürece giydiririm, bıçak sırtı ruh hallerim hayatı çözmüşlüğümden gelir ve çözdüğüm için buyum, asi bir mualif azılı bir duygu militanıyım. Rüzgar ruhluyum, aceleyi zaman kavramını sevmem, tutarsızım, anlık mutluluklardan haz alırım, sonrasında rüzgarın beni götürdüğü yere giderim, ait olmak beni bitirir.

Sahte melek


Derince çekilen sigaranın ucundaki külü,  sağ el işaret parmağı ile dokunup küllüğe bırakışını izledim, ben sana, sen yalnızlığa bakarken. O an işte o an kendimi kül gibi hissettim. Ne düşünülerek içildiği belli olmayan sigaranın külü gibi…

Facia festivalleri


yasal takipler, vergi dairleri, icra daireleri, uçan daireler, sıçan daireler, yalakalıklar, kokuşmuş sistem, kokuşmuş ilişkiler, jiletler, tuzlar, kesici ve delici aletler birliği, diyaframından öptüklerim, uzun kırmızı vıceroy, en son kaça olurlar, sevgi kelebeği modern polyannalar, son ödeme gününü siklemeyen fatura hikayeleri, sahte cennet ilahları, kaos günleri, sızı geceleri, facia festivalleri… sizinle oynamadım ama kazandınız…

Depozitosuz şeylere benziyorum


Frizbi tanrısı ihtilal yaptı; artık elden ele dolaşmayacak saç kokusu ve duygular sezonluk kiraya verilmeyecek. Bu kadar az seversen olacağı buydu; amele yanığı gibi duruyorum üstünde. Boyunu aşan yerlerde aşka girme diyor olaya telefonla bağlanan şahıs. Ben de evlere şiire gidiyorum, düz yazıya gidiyorum, alayını es geçip al ayını da git gibi kelime oyunları oynuyorum. Aslında ben bir oturuşta üç kişilik sevebiliyorum. İmkan verilse aşkla çalışan otomobil de yaparım.

Ben bu filmde çok oynadım


Şarkının içinden kaçıp; söz yazarını, bestecisini ve dinleyeni öldürmeye tam teşebbüs eden sesler duyuyorum. Birer bomba gibi patlayan notalardan savrulan şarapnel parçaları kalbime isabet ediyor. Şarkı; bir cinayetin azmettiricisi.  Şarkı; eş(ey)siz üreyen, beynimi çoğalarak siken bakteri.

Müteşebbis duygularım amuda kalkmışken ölür


Kumarda saatini kaybeden horozların dramıdır erken ötmek. Erken kalkan yol alıyorsa, erken öten horozun kafasını koparan sadist midir? Denizler tanrının göz yaşlarıysa, üç tarafı denizlerle çevrili coğrafyada, denize para ödeyip girmek nasıl bir kapitalizimdir? Tanrı kapitalist midir?

3 Şubat 2013 Pazar

Senin serçe kanadı avuçlarının içine rüzgar çizemeyeceğim hiç aklıma gelmezdi.

Amcamın adıyla kafiyeli olsun diye Kerami koyacaklarmış adımı... Büyüyüp bunu öğrendiğimde adım Kerami olsa beni kimse çağırmazdı diye düşünürdüm. Sonra aklıma bugünüm geldi “adın Cengiz de olsa fark etmiyor, çağrılmayacaksan yine çağrılmıyorsun...” sus ve kendi içinde öl dedim.

29 Ocak 2013 Salı

Gözyaşı ile beslenen duygu tacirleri...


Gidişinle, rüyamda çırılçıplak koşmanın paniğini yaşadım. Uyandım! Çırılçıplaktım… Kalbin ne için çarparsa, o senin olsun demiştin. Senin için çarpmıştı bu kalp. Gittin. Mişli geçmiş zamanlarda nefessiz kaldım. Hırçınım, öfkeliyim, zaptedilmezim, anlamsızım... Belki saklıyım, yasaklıyım. Belki çok birikmişim... Artık dizginlenemeyen hayal kırıklığının coşma; patlayıp rahatlama zamanı. Artık hafızamın kusma; yalanı, yılanı, sahteyi siktir etme zamanı. Artık ruhsuz gidişini alkışlama... Sana mişli geçmişten seslenme zamanı.

27 Ocak 2013 Pazar

Çok dönüm noktalarım oldu, çok uçurum kıyılarım ve uzaya çıkmışlığım...


27 Ocak 2013 Pazar ve mecburen İstanbul... Ki isteğim değildir bu orospu şehirde yaşamak. Bugün dünyaya geleli 39 yıl 17 gün olmuş. 17 gün önce 40 yaşıma sert bir giriş yaptım... Aslında bu 39 yıl 17 günü baz aldığımda; Tanrıdan gereken ilgiyi gördüğümü söyleyebilirim. Ama benim geri zekalı ruhum, aptal beynim, yumuşak kalbim ve ağzına sıçılası vicdanımdan dolayı taşları hala yerine konmamış aptal bir ömrü yaşıyorum.

22 Ocak 2013 Salı

Bilinçaltı serzenişleri 6


Gerizekâlı dünya serüvenini beyin kıvrımlarımdaki cam kenarı koltuktan izleyip, normal bir insan IQ’süyle süzgeçten geçirip hiç bir işe yaramayacağını bildiğim halde üstüne düşünüyorum. Sağır kalabilmek mümkün değil, ucundan köşesinden lağım sıçrıyor üstüme, isteyerek veya zorunlu belkide boğulmak korkusu ile modifiye edilmiş hayatların nefesine eşlik ediyorum.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Bize Her Yer Consesao



çok kiloluk dambılların suyunu çıkarmış kaslı bünyede, über bir beyin olsa denklem bozulur. hep bir şeyler eksik kalmalı… lağımda gelincik açması gibi bir durum bu. ne güzeldir ilk yarısı dört sıfır bitmiş bir maçın ikinci yarısındaki meksika dalgası. dalgalandım da duruldum bir balık ninnisi midir nemo? aslında gizli bir bağırma isteğidir, bir ses tetiklemesidir “tanita tikaram…” tetiklenin, deneyin bunu. sesime bir şey olursa beni turkcell fatura servisine yatırın rahip eduardo. ve tüm çağrı merkezlerine haber verin. iki biçer döver tekeri alana üçüncüsü bedava ben bu üçün cü’ sünü seviyorum biçer döver bahane. süspanseyi yazı içinde kullanmak gibi gereksizistek oluşmuştu parmaklarımda, çok şükür geçti. bize her yer sıfır noktası. bize her yer bir nevi consesao… biz her yere pembe ceset torbası. “haliç’in dibinde çıkarılmayı bekleyen hazineler gibisin” dediğimizde neden ekşimsi bir tepki alırız?.. hazine her yerde hazine değil midir? burada haliç midir belirleyici olan? kıta sahanlığında kırdığın pot olamam. avrupa ile asya’yı birbirine bağlayan yerden kopalım dantel gülüşlüm. biliyor musun? “ekmek yoksa pasta yesinler” de dememiştir marie antoniette… tarih, toplumların kendilerine iyi tarafını yonttuğu alt egolarıdır bazen. bazen de bazen türk dil kurumuna rağmen bazan yazılır. kurumun yanında yanan yaş’tan sor beni ve yanıma yan yana üç nokta bırak… ve bir ara hafızamda açtığın yarayı borsaya bildir. en afrodizyak hallerimle gıdıklıyorum ayak izlerini.

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Amuda kalkıp işemek


dilini bilmediğim bir karmaşa ve adını koyamadığım bir yabancılık bu. birkaç ana haber bültenini havaya uçurup trajedi olmalıyım. tüm radyolarda gün boyu tanju okan çalmalı, içimde dört dönen kuduz köpeği beslemeliyim küçük iskender şiirleriyle. “barbar conan’ın vahşi kılıcı”nı tam macera bulmuşken okumalıyım.

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Rezerve (+18)


Hergün şehrin iki farklı yüzünü görüyorum. Gece şehrin banliyösünde yaralı yüzüne uzanarak uyumaya çalışıyorum. Sabah oluyor, hani olmuyor da  zorluyoruz geceyle birlikte olsun diye. Sabah ta kalkıp şehrin yavşak gülü-çükler dağıtan yüzünde, muhteşem sahte tebessümlerle  yaşam kaygısının ne yazık ki tek amacı olan, oldurulan, mecbur bırakılan para denilen orospunun peşinden koşturuyorum.

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Yabancı Şehrin Tanıdık Hüznü


Kolay değil, bilmediğin duraklardan bindiğin otobüslerin camına kafanı yaslarken; huzuru düşünmek. Ve hiç kolay değil sırtında onlarca dua ve onlarca beddua varken; gecesini bilmediğin bir şehrin sabahına mutlu uyanmak. Sanki; tüm şehir seni yargılamak için açığını arıyor, kendini bıkmadan usanmadan anlat dur… Sanki seni içine sığdıramıyor ve sanki şehir seni her gece yarısı büyük bir gürültüyle kusuyor. Garip, çok garip bir duygu…

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Virüs veri tabanımdan öp

“umut etmek, aslında yavaş yavaş ölme biçimidir” der gözüne toz kaçmış bakış açısı. ve para hayatın içine sızmış kötü huylu kitledir. bir bıçak bir tabanca gibi değildir mesela… tabancanın amacı bellidir ama bıçak hem elma soymaya hem bir canlıyı candan soymaya yarar. iklimsiz rüzgarların uçurtması olmalıyız. öyle dandik şeytan uçurtması değil, bildiğin kuyruğunda jilet olan afilli bir çıtalı… en tepeye çıkmalıyız. en tepede düşünmeliyiz “çocukluğumuz kaç gazoz kapağı eder?.. “ sorusunun cevabını. durduk yere uçan balonların ve uçurtmaların tanrının tebessüm girişimi olduğunu iddia ediyorum, elimde belge olmaksızın yapıyorum bunu. otomatik ödeme talimatlarına küfretmek istiyorum… talimdeki atlara yapılan ödeme kafa karıştırır… çim pistte yansır, kum pist kızar. saç diplerinde menekşe yetiştirmek gibi botanik hisler besliyorum. beslediğim hissin