21 Ocak 2013 Pazartesi

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Yabancı Şehrin Tanıdık Hüznü


Kolay değil, bilmediğin duraklardan bindiğin otobüslerin camına kafanı yaslarken; huzuru düşünmek. Ve hiç kolay değil sırtında onlarca dua ve onlarca beddua varken; gecesini bilmediğin bir şehrin sabahına mutlu uyanmak. Sanki; tüm şehir seni yargılamak için açığını arıyor, kendini bıkmadan usanmadan anlat dur… Sanki seni içine sığdıramıyor ve sanki şehir seni her gece yarısı büyük bir gürültüyle kusuyor. Garip, çok garip bir duygu…
Yıllar önce İstanbul’a kızdığım bir dönemde, aşağıdaki isyan satırlarını yazmıştım; “Güneşine aldanmadığım bu şehrin, şuh kahkahalarına avuntular ısmarladım; kalleş olduğunu bile bile… Olmadı, dönmedi şansım, bulmadı beni huzur, sonbaharlara ertelenmedi hüznüm, her mevsimde üvey kardeşimdi gece. O yüzden; lanetliyim, zifiri karanlığım, hiç kimseyim,  siktir çekmişim, siktir çekilmişim… sana hangisi uyarsa fazla düşünme patlat ön yargını…” Ama şimdi bu şehir, bakıp yüzüme siktiri çekse; ben alayına siktiri çekecek kadar cesur muyum, bilemiyorum. İçimdeki tüm saatler kendini öldürdü, zaman beynime hükmeden çok seri bir katil…

Varoş kıraathanelerinde demi kaçmış çayı mecburi yudumlarken; üstü çizilmiş iş ilanı gibiyim. Belki zorlasam, hani umutsuz insan ölü insandır, azıcık umut et desem; karnını sadece iyi şeylerle doyuran, kimseye el sürdürmediğim sana dair birkaç hayalden başka, hiçbir şeyim yok heybemde.
Gecesini bilmediğim bu şehrin her sabahında, yeniden küllerimden doğmak ve o gülen maskemi sakladığım yerden çıkarıp yüzüme takmak nasıl bir orta oyunudur?
Tanrım! ruhumu affet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder