29 Ocak 2013 Salı

Gözyaşı ile beslenen duygu tacirleri...


Gidişinle, rüyamda çırılçıplak koşmanın paniğini yaşadım. Uyandım! Çırılçıplaktım… Kalbin ne için çarparsa, o senin olsun demiştin. Senin için çarpmıştı bu kalp. Gittin. Mişli geçmiş zamanlarda nefessiz kaldım. Hırçınım, öfkeliyim, zaptedilmezim, anlamsızım... Belki saklıyım, yasaklıyım. Belki çok birikmişim... Artık dizginlenemeyen hayal kırıklığının coşma; patlayıp rahatlama zamanı. Artık hafızamın kusma; yalanı, yılanı, sahteyi siktir etme zamanı. Artık ruhsuz gidişini alkışlama... Sana mişli geçmişten seslenme zamanı.

27 Ocak 2013 Pazar

Çok dönüm noktalarım oldu, çok uçurum kıyılarım ve uzaya çıkmışlığım...


27 Ocak 2013 Pazar ve mecburen İstanbul... Ki isteğim değildir bu orospu şehirde yaşamak. Bugün dünyaya geleli 39 yıl 17 gün olmuş. 17 gün önce 40 yaşıma sert bir giriş yaptım... Aslında bu 39 yıl 17 günü baz aldığımda; Tanrıdan gereken ilgiyi gördüğümü söyleyebilirim. Ama benim geri zekalı ruhum, aptal beynim, yumuşak kalbim ve ağzına sıçılası vicdanımdan dolayı taşları hala yerine konmamış aptal bir ömrü yaşıyorum.

22 Ocak 2013 Salı

Bilinçaltı serzenişleri 6


Gerizekâlı dünya serüvenini beyin kıvrımlarımdaki cam kenarı koltuktan izleyip, normal bir insan IQ’süyle süzgeçten geçirip hiç bir işe yaramayacağını bildiğim halde üstüne düşünüyorum. Sağır kalabilmek mümkün değil, ucundan köşesinden lağım sıçrıyor üstüme, isteyerek veya zorunlu belkide boğulmak korkusu ile modifiye edilmiş hayatların nefesine eşlik ediyorum.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Bize Her Yer Consesao



çok kiloluk dambılların suyunu çıkarmış kaslı bünyede, über bir beyin olsa denklem bozulur. hep bir şeyler eksik kalmalı… lağımda gelincik açması gibi bir durum bu. ne güzeldir ilk yarısı dört sıfır bitmiş bir maçın ikinci yarısındaki meksika dalgası. dalgalandım da duruldum bir balık ninnisi midir nemo? aslında gizli bir bağırma isteğidir, bir ses tetiklemesidir “tanita tikaram…” tetiklenin, deneyin bunu. sesime bir şey olursa beni turkcell fatura servisine yatırın rahip eduardo. ve tüm çağrı merkezlerine haber verin. iki biçer döver tekeri alana üçüncüsü bedava ben bu üçün cü’ sünü seviyorum biçer döver bahane. süspanseyi yazı içinde kullanmak gibi gereksizistek oluşmuştu parmaklarımda, çok şükür geçti. bize her yer sıfır noktası. bize her yer bir nevi consesao… biz her yere pembe ceset torbası. “haliç’in dibinde çıkarılmayı bekleyen hazineler gibisin” dediğimizde neden ekşimsi bir tepki alırız?.. hazine her yerde hazine değil midir? burada haliç midir belirleyici olan? kıta sahanlığında kırdığın pot olamam. avrupa ile asya’yı birbirine bağlayan yerden kopalım dantel gülüşlüm. biliyor musun? “ekmek yoksa pasta yesinler” de dememiştir marie antoniette… tarih, toplumların kendilerine iyi tarafını yonttuğu alt egolarıdır bazen. bazen de bazen türk dil kurumuna rağmen bazan yazılır. kurumun yanında yanan yaş’tan sor beni ve yanıma yan yana üç nokta bırak… ve bir ara hafızamda açtığın yarayı borsaya bildir. en afrodizyak hallerimle gıdıklıyorum ayak izlerini.

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Amuda kalkıp işemek


dilini bilmediğim bir karmaşa ve adını koyamadığım bir yabancılık bu. birkaç ana haber bültenini havaya uçurup trajedi olmalıyım. tüm radyolarda gün boyu tanju okan çalmalı, içimde dört dönen kuduz köpeği beslemeliyim küçük iskender şiirleriyle. “barbar conan’ın vahşi kılıcı”nı tam macera bulmuşken okumalıyım.

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Rezerve (+18)


Hergün şehrin iki farklı yüzünü görüyorum. Gece şehrin banliyösünde yaralı yüzüne uzanarak uyumaya çalışıyorum. Sabah oluyor, hani olmuyor da  zorluyoruz geceyle birlikte olsun diye. Sabah ta kalkıp şehrin yavşak gülü-çükler dağıtan yüzünde, muhteşem sahte tebessümlerle  yaşam kaygısının ne yazık ki tek amacı olan, oldurulan, mecbur bırakılan para denilen orospunun peşinden koşturuyorum.

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Yabancı Şehrin Tanıdık Hüznü


Kolay değil, bilmediğin duraklardan bindiğin otobüslerin camına kafanı yaslarken; huzuru düşünmek. Ve hiç kolay değil sırtında onlarca dua ve onlarca beddua varken; gecesini bilmediğin bir şehrin sabahına mutlu uyanmak. Sanki; tüm şehir seni yargılamak için açığını arıyor, kendini bıkmadan usanmadan anlat dur… Sanki seni içine sığdıramıyor ve sanki şehir seni her gece yarısı büyük bir gürültüyle kusuyor. Garip, çok garip bir duygu…

Son Cengiz Aydın Gafletle Sunar: Virüs veri tabanımdan öp

“umut etmek, aslında yavaş yavaş ölme biçimidir” der gözüne toz kaçmış bakış açısı. ve para hayatın içine sızmış kötü huylu kitledir. bir bıçak bir tabanca gibi değildir mesela… tabancanın amacı bellidir ama bıçak hem elma soymaya hem bir canlıyı candan soymaya yarar. iklimsiz rüzgarların uçurtması olmalıyız. öyle dandik şeytan uçurtması değil, bildiğin kuyruğunda jilet olan afilli bir çıtalı… en tepeye çıkmalıyız. en tepede düşünmeliyiz “çocukluğumuz kaç gazoz kapağı eder?.. “ sorusunun cevabını. durduk yere uçan balonların ve uçurtmaların tanrının tebessüm girişimi olduğunu iddia ediyorum, elimde belge olmaksızın yapıyorum bunu. otomatik ödeme talimatlarına küfretmek istiyorum… talimdeki atlara yapılan ödeme kafa karıştırır… çim pistte yansır, kum pist kızar. saç diplerinde menekşe yetiştirmek gibi botanik hisler besliyorum. beslediğim hissin