16 Şubat 2013 Cumartesi

... sonra çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar. damlalara huzur yüklemece oynarız.


6 kasım 2012 de

“... sonra çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar. damlalara huzur yüklemece oynarız. benim damlam seninkini alnından öper. güzel şeyler olur. belki aşk bizi sever. sen gel bence.” diye bir yazı yazmıştım.

bu yazı cengiz aydın adı ile oldukça fazla paylaşıldı. sonra ne olduysa bu yazının isimsiz paylaşıldığına şahit oldum. gördüklerimi uyardım. yazılarımı takip eden dostlarım da gördükleri yerlerde gerekli uyarıları yaptılar. konuyu şurada oldukça detaylı ve görselleriyle anlatmaya çalıştım. dileyenler verdiğim linkten inceleyebilirler. google a “damlalara” yazdığınızda altından hemen “damlalara huzur yüklemece” çıkıyor. bu yazım bir şekilde lale müldür adıyla paylaşılıyor ve ben buna deliriyorum. lale müldür twetter sayfasının konuyla ilgili özür dilemesi yazımın hala lale müldür imzasıyla paylaşılıyor olması gerçeğini değiştirmiyor.  altta konu ile ilgili lale müldür twitter sayfasının admini ile yorumlaşmlarımızı okuyabilirsiniz.

10 Şubat 2013 Pazar

Hepimiz keliz... Hepimiz Son Cengiz Aydın


Var olun ki; çok sayıda mail ve meaj geliyor... Kitabımı, (Aşk buralara NAH uğrar) yazılarımı okuyan ve takip edenlere çok teşekkür ediyorum. Bana ulaşan mailleri, mesajları genelde okuyorum. Okuduğumda da yazdıklarımın insanlara ulaştığını görüyorum... Bu mutlu ediyor. Zira zaman zaman dilim sert ve anlaşılmaz olabiliyor ama benim bu anlamda anlaşılma kaygım yok. Kaygılar yazanın kalemine prangadır. Beni anlayan okusun gibi bir öngörüm var ve bu anlayanların hızla çoğalması hoşuma gidiyor.

7 Şubat 2013 Perşembe

Gemisine aşık bir limanım ben


Yağmur, simsiyah bir ızdırapla birlikte yağıyor üstüme. Islak, kuytusuz ve umutsuzum.  Bulamadı ya parmaklarım uzanıp dokunacakken saçlarını. Ve duydum ya dilinde patlayan mayınların seslerini. Öyle nefretle, öyle iğrenmiş bağırıyordun… O sesler; uğursuz bir ayninin ortasında aldı canımı.

Ve sökülür bir aşkın izleri


ve sökülür bir aşkın izleri
sabaha karşı yazılmış şiirin satır aralarından.

Bir Bohemi anlamak…


Sürecin diktiği ceketi giymem, içinde bir bardak çay sıcaklığı olan paltomu sürece giydiririm, bıçak sırtı ruh hallerim hayatı çözmüşlüğümden gelir ve çözdüğüm için buyum, asi bir mualif azılı bir duygu militanıyım. Rüzgar ruhluyum, aceleyi zaman kavramını sevmem, tutarsızım, anlık mutluluklardan haz alırım, sonrasında rüzgarın beni götürdüğü yere giderim, ait olmak beni bitirir.

Sahte melek


Derince çekilen sigaranın ucundaki külü,  sağ el işaret parmağı ile dokunup küllüğe bırakışını izledim, ben sana, sen yalnızlığa bakarken. O an işte o an kendimi kül gibi hissettim. Ne düşünülerek içildiği belli olmayan sigaranın külü gibi…

Facia festivalleri


yasal takipler, vergi dairleri, icra daireleri, uçan daireler, sıçan daireler, yalakalıklar, kokuşmuş sistem, kokuşmuş ilişkiler, jiletler, tuzlar, kesici ve delici aletler birliği, diyaframından öptüklerim, uzun kırmızı vıceroy, en son kaça olurlar, sevgi kelebeği modern polyannalar, son ödeme gününü siklemeyen fatura hikayeleri, sahte cennet ilahları, kaos günleri, sızı geceleri, facia festivalleri… sizinle oynamadım ama kazandınız…

Depozitosuz şeylere benziyorum


Frizbi tanrısı ihtilal yaptı; artık elden ele dolaşmayacak saç kokusu ve duygular sezonluk kiraya verilmeyecek. Bu kadar az seversen olacağı buydu; amele yanığı gibi duruyorum üstünde. Boyunu aşan yerlerde aşka girme diyor olaya telefonla bağlanan şahıs. Ben de evlere şiire gidiyorum, düz yazıya gidiyorum, alayını es geçip al ayını da git gibi kelime oyunları oynuyorum. Aslında ben bir oturuşta üç kişilik sevebiliyorum. İmkan verilse aşkla çalışan otomobil de yaparım.

Ben bu filmde çok oynadım


Şarkının içinden kaçıp; söz yazarını, bestecisini ve dinleyeni öldürmeye tam teşebbüs eden sesler duyuyorum. Birer bomba gibi patlayan notalardan savrulan şarapnel parçaları kalbime isabet ediyor. Şarkı; bir cinayetin azmettiricisi.  Şarkı; eş(ey)siz üreyen, beynimi çoğalarak siken bakteri.

Müteşebbis duygularım amuda kalkmışken ölür


Kumarda saatini kaybeden horozların dramıdır erken ötmek. Erken kalkan yol alıyorsa, erken öten horozun kafasını koparan sadist midir? Denizler tanrının göz yaşlarıysa, üç tarafı denizlerle çevrili coğrafyada, denize para ödeyip girmek nasıl bir kapitalizimdir? Tanrı kapitalist midir?

3 Şubat 2013 Pazar

Senin serçe kanadı avuçlarının içine rüzgar çizemeyeceğim hiç aklıma gelmezdi.

Amcamın adıyla kafiyeli olsun diye Kerami koyacaklarmış adımı... Büyüyüp bunu öğrendiğimde adım Kerami olsa beni kimse çağırmazdı diye düşünürdüm. Sonra aklıma bugünüm geldi “adın Cengiz de olsa fark etmiyor, çağrılmayacaksan yine çağrılmıyorsun...” sus ve kendi içinde öl dedim.